Herkes çapı belli tünele girmeye çalışmamalı, doğru bulduğu yoldan ayrılmalı, maharetli olduğu mesleklerde kendi yolunu çizmeli, sadece yapacağı işin tüm detaylarına hakim olmalı ki hem uzman olsun hem de sosyal bir birey; hem yaşının gereğini yaşamalı hem de seçtiği konuda eğitim almalı; hem köylümüz, hem çiftçimiz hem de mahalle arkadaşımız olmalı; toplum huzurla dolmalıdır.

Geçmişten bugüne şöyle bir geçen yılları ve neler olduğunu düşünüyorum da; tabii ki düşünülecek şey çok ama en çokta köylü olmayı ve çiftçiliği düşünüyorum, bir yere de sığdıramıyorum! Görüyorum ki her geçen gün ne köylümüz kalıyor, ne de çiftçimiz. Adrese bakınca köy olduğunu anladığımız ama her nedense köylerin mahalle yapılması ile bilmeyen birinin “merkezde mi değil mi” sorusuna cevap arar hale geldiği bir ortamda da sanki köy kavramından vazgeçilmiş gibi olması “köyler gözden mi çıkarıldı acaba” diye bir düşünceye kapılmasına da sebep oluyor insanın.

Köylülerimizin çocukları (ki bende bir köylü çocuğuyum ve ayağı çamur görmüş bir köylüyüm) doğup büyüdüğü yerde okula gidiyor, hem eğitim alıyor hem de çiftçiliğin içinde büyüdüğünden çiftçiliği de yaşayarak öğreniyordu ki bu da gelecek yıllar için aynı zamanda çiftçi yetiştirmek yani yaşamsal değere sahip ürünler yetiştiren bireyler yetiştirmek anlamına da geliyordu. Ancak; belki yeterince çiftçiliğe önem ve destek verilmediğinden, belki köylerimizde oluşan su sorunları yeterince çözülemediğinden, belki de taşımalı eğitim uygulamasının önce merkezi bir köyde sonrasında da köy  yerine merkeze doğru kaymasından dolayı takip eden yıllarda ailelerin de merkezlere taşınması nedeniyle bugünümüze baktığımızda köylerde genç nüfus neredeyse kalmamış durumda. Öyle ki; böyle giderse gelecek yıllarda birçok kişinin benim köyüm diyebileceği, dara düştüğünde sığınabileceği, ayağını toprakla buluşturabileceği, doğa ve doğallığı yaşayabileceği, gökyüzünü ve güneşi görebileceği  bir köyü, bir yeri kalmayacak gibi; kayıp olan çiftçilerimiz ise başka bir durum, başka bir sorun.

Bir başka sorun ise şehirlerde. Okulların çoğuna sınav ile girilmesi ve devamında da Anadolu Lisesi, Fen Lisesi gibi okulların çoğaltılması ile (ki bu okulların gereğinden fazla çoğaltılarak sıradanlaştırılması da başka bir sorun belki de) şehirlerde de taşımalı eğitimin yaygınlaşması sonucunda çocuklarda mahalle arkadaşlığı diye bir kavram kalmadığı gibi yalnız bireylerin oluşmasına da sebep oldu. Mahallelerdeki basket sahalarına bakıyorum da, ne kadar çok tek başına basket atan çocuklar! Unutulmamalıdır ki; ne kadar bilgili olunursa olunsun hepsinin sonucunda iletişim içerisinde olacağımız bir toplumda yaşıyoruz.

Hal böyle olunca daha okul öncesi eğitim ile başlıyor yarış ve herkes aynı tünele girmeye yönlendiriliyor tünelin çapı belli olmasına rağmen. Sonrası mı? Kişiselliği ön planda olan bireyler, emeği boşa giden gençler, yaşı olgunlaşmış ama kendisine güveni olmayan kişiler çoğalıyor ve bir kısmı da toplumda sorun haline dönüşüyor maalesef. Hepsinden önemlisi; diplomalar alınıyor ama “başarının detaylarda gizli” olduğu bir dönemde yaşamamıza rağmen belki bir şeyler öğretiliyor fakat herkese aynı şeylerin öğretilmesine çalışılırken yaşanan yarış esnasında çocukluğunu yaşayamamış, dersleri belki anlamış ama hayatı anlayamamış bireyler oluşuyor.

Tünelin çapı belli, bırakın herkesi aynı tünele girdirmeye çalışmayı, mesleklere yönlendirin, herkes doğru bulduğu yoldan ayrılsın, maharetli olduğu konularda kendi yolunu çizsin, her şeyi öğrenmesin sadece yapacağı işin tüm detaylarına hakim olsun ki hem uzman olsun hem de sosyal bir birey.


#gezisyenM

@gezisyenM

#basitamafaydalıbilgiler

#hepberaberyaşıyorsakhepberaberyaşayalım




Yorumlar